Müzik ve Yıkım: Mgła
Bu adamlar her şeyin anlamsız ve değersiz olduğunun çok iyi farkında.
Anlamsızlık ve boşluk hissi hiç mideni bulandırdı, kusma isteği yarattı mı? Toz zerresi
kadar yer kaplayan hayatının, damarlarında süzülen 5 litre kandan ibaret olduğunun
farkında mısın? Seni yaşama bağlayan, seni heyecanlandıran şeylerin ne kadar değersiz
olduğunu hiç düşündün mü?
Bunları senin yerine birileri düşünüyor ve sen de bunları bile düşünemeyecek kadar
değersizsin.
“Müzik ve Yıkım” serisi, yer altının seslerini yer üstünde icra edenlerin nasıl fikirlere
ve düşünce sistemlerine sahip olduğunu, bunları ne şekillerde anlattıklarını ve nasıl
tüm bu düşüncelerin, gökkuşakları, parlak sahne ışıkları, süslü elbiseler ve efektler
içinde boğulan notalar tarafından gizlendiğini, depresifliğinden ve nefretinden ödün
vermeyerek gösterecek. Naçizane bir şekilde bu görevi üstleniyor, kendimi bu son derece iğrenç, renk ve aşk saçan güruhun önüne atıyorum.
Böyle bir başlık altında da aksini düşünemeyeceğim şekilde, ilk ele alacağım grup tabii ki
Mgła olacak. Anlamı “sis” olan, ve “mıgva” diye okunun Polonyalı Black Metal grubu Mgła, Mikołaj
“M.” Żentara ve Dariusz “Daren” Piper tarafından, 2000 yılında kuruluyor. 2005 çıkışlı
Crushing the Holy Trinity adındaki split albümde Deathspell Omega ve Clandestine
Blaze gibi grupların yanında yer bularak başlayan yükselişlerini Presence, Mdłości
(Daren‘in gruptan ayrılması, ve davullara Maciej “Darkside” Kowalski‘nin geçişi de
Mdłości‘den hemen önce oluyor), Further Down the Nest gibi, bizi “büyük şeylerin”
beklediğini gösteren EP‘lerin ardından 2008 yılında Groza ilk LP‘leri olarak piyasaya
sürülüyor. 2012 çıkışlı With Hearts Toward None piyasa sürüldükten sonra, grup artık
sahne almaya karar veriyor. Exercises in Futility ile, 2015‘te Mgła artık bir mihenk taşı
olarak görülmeye başlanıyor, ve bu sene çıkarttıkları Age of Excuse ile… Age of Excuse…
Mgła hakkında sadece bu kadar materyal bilgiler vermeye çalışırken duyduğum
rahatsızlığı size nasıl aktarabilirim bilmiyorum. Formalite icabı olmasa ve gerçekten bir
şeyleri açığa kavuşturma amacım olmasa, yukarıdakilerin hiçbirini kesinlikle
yazmayacaktım, yazmamalıydım. Çünkü Mgła; M. ve Darkside‘ın başarı hikayesi değil.
Mgła, nefes alıp vermenin başarısızlığının hikayesi.
Mgła hakkında ekstra bir şeyler bilmeden, okumadan önce kabullenilmesi gereken 2 şey
var:
1- Her şey anlamsız ve değersiz.
2- Bu adamlar her şeyin anlamsız ve değersiz olduğunun çok iyi farkında.
Dolayısıyla, Mgła hakkında genel olarak söylenen ve herkesin kabul ettiği bir detay varsa
da, bu adamların istediği zaman dükkanı kapayıp Mgła ile bir daha hiç uğraşmama
ihtimalinin her zaman olduğudur. Bu 2 herif için olay satılacak merch veya CD‘lerden
ziyade, ekstradan birkaç kişinin daha birden bire durup “Bir dakika, bu ne saçma şey
ya?” demesi etrafına bakıp.
Mgła, sadece konserlerde yer alan misafir müzisyenler haricinde, Darkside ve M.‘in sana
söylemek istediklerini içeriyor. Mgła, Orta Doğu‘da birbirini öldürenleri, ölü doğan
bebekleri, neo-Nazi‘leri, kanser ile mücadele edenleri, tecavüze uğrayanları, 2
üniversite bitirip 5 dil öğrenmiş insanları önemsemiyor. İster gücen ister gücenme, sen
en fazla elindeki telefon, oturduğun sandalye, elinde tuttuğun kaşık kadar değerlisin.
Mgła, nihilizmin nota kağıdına dökülmüş hali.
Böylesi bir düşüncede olan bir grubun, sahnedeki duruşları ve kıyafetleri de, tam olarak
icraatlerini yansıtıyor aslında. Siyah deri ceketleri ve hoodie‘ler ile yer altı metal
müzik kültürünün sahne aldığını gösterseler de, sahneye baktığında göz göze
gelemeyeceğin bir ekip olarak seninle iletişime geçiyorlar. Suratlarına baktıkça,
karanlığa bakarcasına vakit kaybediyorsun sadece, ki amaç da bu. Odaklanman
gereken yerleri kim oldukları, göz renkleri, uzun saçları veya kafa sallayışları değil.
Müziği duymaya geldiğin bir yerde, seni müzikten uzaklaştırıp odağını sahnedeki
görüntüye taşımak yerine, anlattıkları ile uygun şekilde durup, müzikten daha verim
alabileceğin bir görüntü sunuyor grup her konserinde.
Mgła, seyircilerin arasında dursa bile dikkat çekmeyecek bir kıyafete sahip sahnede. M.,
sahnede bir birey egosunu bırakıp, sadece bir ünite işlevi gördüğünü söylüyor bu düz ve
şatafatsız görüntüleri ile. Ne yazık ki, sadece yüzlerini siyah bir kumaşla örtmeleri onları
ünlü yapan unsur gibi gözüküyor aynı zamanda metal müzik medyasında. M. ve
Darkside açısından düşününce gerçekten iç burkan bir durum bu.
Aynı zamanda bu yazı gibi yazıların da Mgła tarafından tasvip edilmemesi, grubun
röportaj vermeyi sevmemesinin sebebinin grubun vokalisti ve ritim gitaristi M. tarafından,
Mgła‘nın araştırılması gereken bir grup yerine, stüdyo kayıtlarında ve sahnede tecrübe
edilmesi gereken bir grup olduğunun söylemesi, Mgła‘yı Mgła yapan unsurlardan.
Bunun gibi bir diğer unsur da tabi ki albüm kapakları. Mgła kadar, şarkılarının albüm
kapakları ile bu denli uyum içerisinde olan bir grup daha gerçekten zor bulunur bir şey.
Rastgele bir albümlerini seçip önce kapağına, sonra rastgele bir şekilde o albümden
bir şarkının sözlerini okumak bile insanda uzun süre kalıcı etkiler bırakabiliyor.
Uzatmamak adına, 3 albüm kapağını ele alabiliriz.
“Mevcudiyet” olarak çevirebileceğimiz “Presence” adlı EP‘nin kapağında, benim René
Descartes‘a benzettiğim bir kişiyi görüyoruz. Alfred Kubin‘in “Madness” isimli tablosu,
akıl hastalığını resmeden bir tablo, ancak konu Mgła olduğunda, her detayı bir daha
gözden geçirmekte fayda var. Dikkatli bakıldığında kişinin vücudunun aslında oldukça
asimetrik olduğunu, hatta boyundan aşağısının bir heykele benzediğini görebiliriz.
Daha da dikkatli bakıldığından ise, kişinin kafasına doğrultumuş bir çivinin gölge gibi bir
figür tarafından çekiç ile vurulmak üzere olduğu gözüküyor. Varoluş ve şekillenme
sürecindeki acıyı, 19. yüzyıldan kalma deneyler gibi gözümüze çarpıyor Presence
EP‘sinin kapağı, ve René Descartes‘ın “Düşünüyorum, Öyleyse Varım” sözü de bu
görsel ile bir o kadar bağdaştırılabilir.
İngilizce‘ye “nausea“, Türkçe‘ye “bulantı” olarak çevirilebilecek olan, Presence ile aynı
sene çıkan “Mdłości“, kapak konusunda çıtayı yükseltmiyor, direkt olarak parçalıyor.
Yine Alfred Kubin‘den, bu sefer “Des Menschen Schicksal III” adlı resmi kullanıyor
Mgła. Soldaki kadın hatlarına sahip olan figür üzerinden gidersek anlam yüklemek çok
zorlaşsa da, elinde tuttuğu tırmık benzeri alet ile, aslında çok kalabalık bir insan
grubunu tarıyor. Bu kalabalıktan canı pahasına kaçan insanlar ise uzaklaşamıyor,
aksine bu devasa figüre doğru koşuyorlar. Figürün çıplaklığı aynı anda bir çok şeyi
temsil ediyor: Hem gelebilecek olan zararlara karşı olan savunmasızlığı, hem
günahkarlığı, hem de yaratılıştaki basitlik ve saflığı.
Ancak tüm bu çıplaklığı, kafaya örtülmüş olan bir örtü bozuyor. Örtü, albüm kapağının
üst kısmından anlayacağımız şekilde, kalabalığın ve dev figürün çok parlak bir ışığın
altında olduğunu, ve kalabalıktakilerin aksine, figürün rahatsız olmamak için ışığı gayet
primitif bir şekilde kapamış olmasını simgelediği gibi, aynı zamanda dev figürün
kalabalığı tam olarak görmesini engelliyor. Bu ikisinin ortak noktası ise, gerçeklikten
kaçış olarak özetlenebilir. Tüm bunlara geniş bir pencereden baktığımızda, en özet haliyle
bile, gerçeklikten kaçan ve özünde savunmasız olan bir kadının gayet ciddi
zararlar verebilecek, hatta öldürebilecek bir alet ile kalabalığı körlemesine
şekillendirmeye çalışması bizlere gözüküyor.
“Our almighty new god, turning man back into mud.”
“Yüce yeni Tanrı’mız, insanı tekrardan çamura çeviriyor.” – Mdłości II
Son olarak, Exercises in Futility. Müziği bakış açımı değiştirdiği gibi, insanlara ve
hayata da bakış açımı değiştiren albüm. Albümün adının bence birebir ve harika bir
çevirisi olan “abesle iştigal”, yani “boş işlerle, saçmalıkla meşgul olmak”, albümdeki
tüm betimlemelerin kısa bir özeti gibi. 19. yüzyıl ressamı Marcel Roux’un
“L’Aveugle” adlı eserini albüm kapağı olarak seçen grup, bu görseli seçtikten sonra
sözleri yazıyor. Albüm kapağı üzerine ekstra anlatımlar ve açıklamalar yapmaya gerek
yok, zira Emile Cioran’ın düşüncelerinden ilham alınarak yazılan, albümün ilk şarkısı
olan Exercises in Futility I’in son 2 cümlesi, direkt olarak bu albüm kapağını
anlatıyor:
“There is something about the rigid posture of a proper, authentic blind.
As if extended arms reached to pass his blindness onto others.”
“Hakiki, gerçek bir körün, bozulmaz duruşu ile ilgili bir şey var.
Sanki uzanan kollar, körlüğünü başkalarına geçirmek ister.”
Mgła, dile (hem de anadilleri olmayan bir dile) ve felsefeye aşırı hakim bir ikili. Böylesi
bir ikilinin, sırf “yakışacaklarını düşündükleri” için bilinen resimleri birebir şekilde
kapaklarında kullanmayacakları gayet ortada. Çözümlemeye çalışmak beyhude, hatta
onlar için direkt olarak “yanlış” bir çaba, ama arkaplanında olanları gördükçe,
müziklerinin bu kadar katmana sahip olması, gerçekten Mgła’yı dinleyebileceğimiz bir
çağda yaşadığım için beni sevindiriyor.
Son olarak, Mgła ve Mgła’yı anlamak ile alakalı en önemli sembole gelirsek eğer,
bahsetmemiz gereken bir isim var. Nihilizmi doruklarda yaşayan bu ikili, Nietzsche,
Derrida ve Cioran’ı sözlerinde yaşatıyor olabilir, ancak özelikle Exercises in
Futility’den bu yana bağıra bağıra aktarmaya çalıştıkları Peter Wessel Zapffe’nin
“two-edged blade” metaforu, Mgła’nın müziğe bakış açılarının tek bir imgede özeti
aslında. Exercises in Futility albümünün 6. ve son şarkısının son cümlesinde, yani 42
dakikalık bir albümün ardından
"As if all this was something more than another footnote on a postcard from
nowhere.
Another chapter in the handbook for exercises in futility."
“Sanki bu, hiçten gelen bir posta kardının altındaki bir dipnottan daha fazlasıymış
gibi. Abesle iştigalin el kitabından başka bir bölüm.”
demesi, bu sene çıkan son albümleri Age of Excuse’un albüm kapağında olduğu gibi
elimizde iki tarafı da keskin bir bıçak tuttuğumuzu gözler önüne seriyor. Bıçağı keskin
olmayan tarafından tutamazsın. Zarar vermek, zarar görmek ile eşit düzeyde
şiddetli. M., müziğe “bir şeyler hissedebildiği için” devam ettiğini söylüyor bir
röportajda. Bir şeyler hissedebilmek adına, seyircileri sahne ışıkları ile kör edenlerin
gölgesinde kalabilmek ve bundan mutluluk duymak, kayıt alabilmek için baştan aşağı
stüdyo yapımına, albümlerinin mix ve mastering’ine, grafik tasarımına, dağıtımına,
satışına kadar her şeyine emek vermek…
Hisler, duygular, vücudumuz kadar bile uzun soluklu değil. Vücudumuzdan bile daha
anlamsız, ama bir o kadar da fazla tehlikeli. Hisler o kadar tehlikeli ki, bu adamlar da
yaşadıkları hisler tarafından kontrol altındalar.
Hatta o kadar tehlikeli ki, bu
adamların kontrol altındayken yaptığı şeyler, beni kontrol ediyor.
Hatta o kadar tehlikeli ki, kendi ağızlarından duymadığın ve gerçekliği kesin
olmadığı halde, bu düşüncelere sen de kendini kaptırıp, bu yazıyı sonuna kadar
okudun.
Halbuki bu yazı da bir o kadar anlamsızdı. Belki gerçekti, ama kesinlikle
anlamsızdı.
Comments